Med cezirlerle boğuşuyorum…
Ara notlarıma bunu da yazdım
Deneme değil filinta yüreğim,
Kıskacına yakalanmışın hayatın, yıkılmışım
Serçenin gözyaşı mı bilmem vurulmuşluğum?
Mert adam yıkılmaz be gözüm bir darbeyle,
Adam dediğim yere düştüğünde ayağa kalkabilendir,
Gözü kara gençliğin ütopya hayali işte viraneliğim
Ayaklarına dolanmışım karanlığın
Yalnızlığın kollarında deli divane olmuşum
“mecnun” demişler olmadığım bir mecliste benim için
Doğru söylemişler elbette
Mecnun’un ancak namı var dillerde
Sadi’nin dediği gibi:
“Leyla ile Mecnun yaşasalardı,
Aşk dersini Gülistan’dan okurlardı.”
Ben on dördünde hilali görmüşüm
Avuçlarıma yağan yıldızları adamdan saymadım,
Güneşi utandırmışlar, ay ışığına iktifa bu karanlıkta
Ben Amed’liyim, yirmi dördündeyim
Gözlerimin feri inkisara uğramış, maviye hasret,
Hatt-ı Husrevi ile yazılı yaldızlı Kur’an’a hasret..
Hayata doymamışlığım işte bu yüzden…
Kahretmedim beni sinesine çeken geceye
Ansızın çıkıp gelmişim, yağmurun altında ıslanmışım
Soğukları içime çekmişim yürürken
Mavi bulvara beş kala, dem vurdum hasretten yana
Bakmadım kahpe renkli şuh vaatlere
Ben zaten bu şehr-i yare gelince yanmışım be anam
Ben zaten geceyi beklerken yanılmışım,
Bir rivayete göre mehdi bu şehre gelmiş, elbet doğrudur..
İsa; Mesih!
Ziya; tuti-i garbi; namı-ı diğeri batı kargası ve dahası!
Nazım; Bolşevik baykuşu!
93; necm hep “yalan” siz de biliyorsunuz bunu, recmedilmeli “yılan” başı!
İzmir; şimdilik izin yok, şunu söylemeliyim belki, aşmalıyız bu yokuşu!
“lanet iblise”, duamız Said’e!
Said; anam ve babam ve tatlı canımın karşılığıdır-
Bir kerecik olsun rüyada görebilmek seni ve adını ezberletmek her şeye..
Ben; yirmi dört, seyyidinden kaçıp gelmişim
İstanbul’u çoktan kuşatmalıymışım,
Ben; yıkık kent, yitirilmiş liman, solgun renk,
Ben, namludaki son kurşun,
Ben; baş ucunda şimdi siyah bir çelenk,
Ben; uğur böceği; Zafer
Uçun kelebekler hadi şimdi uçun sonsuza doğru,
Ben sizin duanızım..