Derûn-i kalbimde
aşk, kaşıkçı elmâsıdır
Muradım bir hurinin, gizlice çalmasıdır
Elmâs-ı
aşka hırsız, ürkek nigâh-ı pinhân
Nigâhbânı uyutan, yektâ handân-ı cânân
Aşk, gönülsarayında, saklı zümrüt taşıdır
Firâktan giryân dîde, en mâhir nakkâşıdır
Nâr-ı
aşka girenler, yanmaktan mütelezziz
Aşkı bilmeyen rûhlar, ızdırâbtan müşmeiz
Ervâhı her firâkta, bekler hayâlî berzâh
Cânândan cüdâ geçen, uzun leyâli dûzah
Yaralı kalbte ümid, metrûk âşıka penâh
Yâre vuslat hayâli, müştâk ervâha cenâh
Âşık-ı hakîkide, ervâh maşûka râmdır
Katl-i cânân hemişe, her âşıka harâmdır
Kâtil değildir âşık; bilâkis bir maktûldur
Maşûka sâdık âşık,
aşka nefîs bir kuldur
Maşûkunu katleder, hasetten rûh-i bimâr
Sonra bir dalda eder, nedâmetten intehâr
Yârin peşinde tebâh, rûhu pişiren tebbâh
Aşk için terk-i cânsa, âşık-ı sâdıka mübâh
Soner çağatay 28 Ekim 2010 / Wuppertal
Kelimeler:
derûn-i kalb: kalbin içi
nigâh-ı pinhân: gizli bakış
nigâhbân: Bekçi, koruyucu
handân-ı cânân: sevgilinin gülmesi, gülümsemesi
giryân dîde: ağlayan göz
hayâlî berzâh: madde ile mana arasındaki dünya
mütelezziz: lezzet alan
müşmeiz: tiksinen, kaçınan
cânândan cüdâ: sevgiliden ayrılmak
leyâl: geceler
dûzah: cehennem
penâh: sığınma yeri
müştâk: özleyen
ervâh: ruhlar
cenâh: kanat
tebâh:yok olmak
tebbâh: aşçı
rûh-i bimâr: hasta ruh