Yağmur sesinde çalkalanır, omuzlar.
Yüklenişmiş firari uçurumlar.
Düşmüş ve gezgin olmuş inziva ruhlar.
Her birinde bir yaşam kavgası.
Sökük ruhlar, tünellere sarkmış.
Bir buzul gibi, bütün bakışlar.
Kör ediyor, içindeki karanlık.
Güneşimden koparıyor, beni.
Gülmek, ne kadar olgun bir hoşgörü.
Aşkın kuyusunda yaşar, ölümün gücü.
Hiçbir duygunun içinde değilim.
Lakin, ben kendi ekinimi yakıyorum.
Tarlaya düşen korkuluk gibiyim.
Tüm yaşamlar korkular salıyorum.
Kurak çöllerde yaşayan bir kum gibiyim.
Güneşi eriten nazlı bir bakış gibiyim.
Sorgusunda çöken gençlik yılları gibiyim.
Ve hiçbir zaman var olmayacak,
Kurak düşlerin nehri gibiyim.
Akıyorum,
Geleceğin kartpostallarına.
Gözlerimle manzaranı çiziyorum.
Onun dışına,
Bir türlü çıkamıyorum.
Küçük fidanlar gözlere sürülmüş.
Aşk doğdu doğacak, tan yerinde.
Gözlerimden kızıl bir kız çocuğu düşecek.
Sevişmekle yaratamadığımız bir çocuk.
Bak işte, ayrılık ebeveynlere ayrılmış.
Bütün ocaklarda karanlık pişmiş.
Ve sessizlik, yemeğin teması olmuş.