Gerçek yüzlerini pul pul döken eski binalar
Dost dediklerimizin maskesini hatırlattı…
mavi boyalı
Beş kapılı kıyıda çıkmazdaydı
aşkDeniz canını acıtmak istercesine toplamış göğsüne
sivri çakıl taşlarını
Beyaz yelkenler geçerken sıcak ufuklarda
Soğuk sulara düşüyordu kavrulmuş iki bedende…
tek yürek
Şehir çok uzaktaydı ama her rüzgarda bir şeyler geldi
Her kuş kanadının gölgesinde ardımız sıra söylenenler…
adını anmadıklarımızdan
Gülüşümüze ortak bir martının çığlığında bıraktığı pislik
Havuza düşen yavru kedinin tüylerinde arındı…
su bulanırken
İncir ağaçlarını ne zaman görsem dolaştığımız sokaklarda
Çocukluğum geldi aklıma ve her defasında elini çekiştirdim
büyümekten korkarcasına
Sesimi uçurdum tepelerde yıkılmış yel değirmenlerine
Küçük bir kelebek taşıdı kördüğüm balık ağlarının üzerine…
Bıraktı usulca
Büyüdükçe çocuklaşan yaşlı teyzelerin gülüşüne katıldık
Yudumlarken çayını sigaranın dumanında buruk sevinçle
her güzelliğin sonu vardı
Şimdi ardımızda coşkumuzu saklıyor Ege’nin dalgaları
Şarkımızla uyanan güneş sıcağını gözlerinden alırdı ya
üşüyormuş oralarda
Bu kent ne kadar da yabancı döndükten sonra
Sevemedim sensiz uykulardan yalnız uyanışları
uzak kaldığın rüyaları
Yasemin çiçeklerini bıraktığım zeytin dalları savruldukça
Küçük dostumuzun yanaklarındaki kırmızı düşüyor dudağıma
ve sen tadında utangaçlığım
Avucuma sakladığım bir avuç mavilikteki küçük balıkları
Bastırıyorum göğsüme içimdeki kıpırtılar bu yüzden
ve çırpınışları…çırpınışlarım
Özledim be teninde denizi tattığım
Omuzuma bıraktığın küçük busendeki ‘günaydınları’
Sezen der ya hani…Aklım Ege’de kaldı aman aman! ! !
İstanbul da anlar belki gün gelir
aşkımızı.