Ruhumun sahiline vurur deniz yıldızım,
Hicran ırmağı taşar füsunkâr gözlerinden.
Göğsüme ateş yürür firakından kor sızım,
Teselli bekler ruhum, şefkatli sözlerinden…
Şuramda yumruk olur içten içe bir sancı,
En tiz perdeden hüznü bestelerken buhranım,
Puslu aynamda akis yorgun ömür usancı,
Suya düşerken gölgem perdelenir bir anım…
Baktıkça çile dokur hatıran kalan oda,
Güz çöktü baharıma çiçeklerim sarardı.
Boynu bükük duruyor salondaki vazoda,
Yakar durur matemim yârim olsa sarardı!
Hasretin şerbetini içtiğim günden beri,
Köz köz oldu ciğerim, sanki ateş çemberi.
Tek adım atamadım, zaman sensiz hep geri,
Ne olurdu kalsaydın mutluluğun amberi…
Gün geçtikçe artıyor canımın kırıkları,
Sisli, dumanlı, karlı şahikası kalbimin;
Teselli vermez ruhun derin hıçkırıkları,
Sonbahar rengi vurmuş son sayfası albümün…
Makaslasam üstüme düğümlenen gölgeyi,
Kalbim aklıma baskın
aşkın repliklerimde.
Ayıklasam özümde hüküm süren bölgeyi,
Gel yangınım başlasın kanlı kirpiklerimde…
Tatsam
aşk ekseninden mimsiz berrak kevseri,
Vuslatınla eriyip gecelere dirilsem;
Öpsem bir kez beninden halim
aşkın eseri,
Toprak olup mis kokan ayağına serilsem…
Köklerimden gövdeme yürüt bengisu dilber,
Gökkuşağı donatsın mavi denizlerini.
Senden b
aşka kimim var hayat dengi su dilber,
Silsin
aşkın ebedi hüznün kan izlerini.
Tükenmesin gözyaşım yalnız sende kararım ,
Gel gönlüme ışık tut gör bak Murat ziyanda!
Sevdan tek sığınağım, yoksan her şeyim yarım,
Yüreğimin sahibi; aydınlandım ziyanda…
Murat CANBOLAT