Bugün 25 Nisan 2024 Perşembe, aşk onun adı...

Ustalardan Şiirler





Karanlık çekirge orduları gibiydiler,
Parlak, şatafatlı üniformaları ve
Tepeden tırnağa silahlarıyla,
Karanlık, çekirge orduları gibiydiler!

Yıl 1745,
Yurt Dağıstan,
Bölge Andi,
Boğazlamak için girmişlerdi yılanlar,
Yüksek tepelerdeki çocukları,
Kartal yuvalarında!

Her çağda rastlanırdı,
Büyütmeye gerek yok,
Bir Şah’ı vardı İran’ın
Adı Nadir’di haytanın,
Kuyruğunun tükendiği yerde,
Soyu tükenecekti,
Tüm zorbaların yittiği gibi,
Zulüm ve kan denizinde!

***

İşaret parmağı gösterdiğinde,
Yoksul dağ köylerini,
Başlamıştı Azrail’le pazarlık,
Başlamıştı ölüm,
Alım,
Satımı!

Ne kötü ticaret ti,
Bir bilse!
Bilmesi içinse!
Can vermesi gerekir di cephede!

***

Doğrusu ihtişamı ve saltanatından,
Dondururdu çevresini! Fakat! ! !
Tüylerin dikildiği o gün, savaş günüydü!

Öyle koca koca donanımlı ordular
Ya da denk rakip güçler değil di
Karşı karşıya!

Yaman! Tenin ürpertiye,
Tüyün korkuya dikeldiği
-Zayıf ancak haklı karşısında,
düştüğü güçsüzlükle- dikeldiği gündü!
O gün yani,
Bir Mağharulal köyü önünde,
Suğratl’da!

***

O karargah, o korkunç oyunun,
Hazırlandığı tezgah, karargah!
Çok gözlü bir ejder gibi,
Savaşın akışını seyre tepeden dalmıştı!
Düşünen bir beyin gibi amma! ! !
Körlüğünden düşen uçurumlara!

O karargah, o korkunç oyunun,
Tasarlandığı tezgah, karargah!
Çok gözlü bir ejder gibi,
Utançtan ve şaşkınlıktan,
Kaşıyordu dokuz elle,
Dokuz gözünü,
Gözbebeklerinde çaresizlik
Okunuyordu ve
Karargah sonra dokuz eliyle
Kapatıyordu utançtan yüzünü,
Örtünen lekesiyle,
Karargah hüzünlü bir canavara,
Benziyor ve korkuyordu!

***

Zalim Şah çekilmiş seyrediyordu,
İçinde fırtına ve milyon heyecan!

Durçi dağının tepelerinde,
Kurulu karargahında!
Yanında tutsak han Surhay!
GaziKumuk önderi!

Der ki bir aralık, zorba Şah;
“Kimdir bu yiğit savaşçı? ”
Göstererek çapulun ve kıyametin ortasında,
Ölüm püsküren el, kol ve oyanayışlarıyla,
-“Kimdir bu ölüm makinesi? ”-
“Kimdir bu savaşı sanatlaştıran? ”

Bir nefeslik durur ve yanıtlar,
GaziKumuk arslanı, Han Surhay;
“Oğlum! ” böyle binlerce oğlu,
olduğunu düşünerek,
savaş cehennemine,
takılı kalır gözleri,
kıvılcım, düşleri bakışlarına,
teslim tekliflerine red
başkaldırı yol bir tek!

***

Direniş çelikten biçilmiş bir kaftan,
Direniş bir özgürlük türküsü,
Kayan dudaklardan,
Durçi dağ eteklerine akan!

Direniş tutkusu, onurun,
Baş taşıma onuru ve kıvancı,
İki omuz üzründe!
Direniş hem savunma,
Hem saldırı,
Çıkışı doğruların kabuklarından!

***

Soğratl’da çileli bir savaş,
Kıran kırana,
Salih yüreklerde korku sınavı,
Can buranı, burana!

Düşman kalabalık, yediden yetmişe silahlı,
Kana susamış, gözü dönmüş
Ve geçtiği yeri ezen,
Bin belalı ot gibi sarmış
Dağıstan toprağını yaygın, yabanıl!
Dağıstan çileli toprak,
Yine kanıyor yüreğin içten içe!

***

Dağlarda sızı,
Kan fışkırıyor,
Yaman atlıların,
Olduğu yerden!

Doğru ya nedir bu bilmece?
Karşı karşıya insan,
İnsan insana karşı karşıya,
Kıyım ve kıyam halinde!

***

Kendi kendinle çetin sınavlardasın insan!
Kimi haklı, zorba kimi,
Kimi topuklarıyla nam salmış,
Kimi parmak uçlarıyla!
Biri işgalden sarhoş, diğeri yurt sevgisinden!
Özgürlük köleleriyle,
Şahkulu’nun öyküsü!

***

Yükselir kesik,
Kesik sesim!
Kandan nehirlerin kabardığı,
Durçi yamaçlarında;
“Köleliğe son veren olmayacak,
kılıçlarımız ve hükmeden organlarımız,
iyiliğinden bizlerin yani,
özgürlük kölelerinin! ”
“Ya siz Şahkulları, ya siz!
Bir avuç altın,
Biraz şöhret ya rütbe!
Ya sizin bu işgal şevki,
Hakim olma hırsı, coşkusu!
Varın gidin kıyamın sofrasından!
Soğratl’dan, Çoh’dan, Muha’dan!
Varın gidin yurdunuza, yavuklunuza,
Dost bildik ocaklarınıza!
Bırakın sofrasında ekmeğini yoksulun,
Dağlı damarı uyanmıştır, bırakın,
Varın gidin yiğitlerin elinden!
Kurtarın kutsalsa –ki öyledir-
Canlarınızı!
Teslim etmeyin, zorbayla pazarlıklı,
O sinsi ölüm taşıyıcısı, Azrail’e!
Kutsalsa aileniz,
Karınız, evlatlarınız,
Dul, yetim, öksüz bırakmayın, geridekileri,
Varın gidin geldiğiniz gibi,
Yaşamın derinliklerine! ”

***

Kızılca laleler yetiştiren,
İnce ruhlu ülke savaşçıları,
Tutsak, yazık,
Şah’ın ağzından çıkan kelimelere!

Kaçınılmaz bir can derdi herkesde,
Oluyor, belki de çok olacak,
Böyle kanlı oyunlar!
Sürekli işlenmek cesaretini,
Gösterecek zorbalar!
Her defasında döktüğü kanlar üzründe!

***
İşte öyle bir imha sahnesi,
Gözbebeklerimizde!
Günlerce sürer döğüş,
Zafer savaşanındı,
Savaşçı inanıyordu,
Bilemediler,
Eremediler,
Azmin boynunu kırmaya!

***

Sonra yollar çizildi,
Moraller gerildi,
Dağıstan’ın köylüsüne, tüccarına,
Yaşlısına, gencine,
Bilginine çobanına,
Oynak ayaklar verildi,
Savaşma sanatı bilgisine ek,
Buldular Obuk köyünde,
Düşmanın açık ensesini,
Görünce savaşanlar,
Giriştiler güçlü daha bir,
Soyundular ikinci bir zafere,
Yurtseven pehlivanlar,
Sırtını yere getirmek için,
Çullandılar işgalcinin üzrüne! ! !

***

Tepeden tırnağa silahlı ordulara karşı,
“Savaşıyordu çapayla, çekiç”
“Taşla bıçakla savaşıyordu,
Erkeğin bittiği yerde,
Çoluk çocuk ve kadınlar,
-Kadınlar ki taa Amazonlar’dan beri
Yaşamışlardır bu topraklarda,
Acizliklerle baş etmesini! -
Silahın tükendiği yerde,
Tırnaklarıyla katılıyorlardı,
Ölüm teknesinin rüzgarla,
Dalgalara karşı yürüyüşüne!

O pandır’ı dillendirip,
Yumuşak hareketlerle,
Oyun oynayan hanımlar,
Kamalarla, kılıçlarla,
Düşman başı almada!

Şaşakalmıştı Şah!
Kalmıştı yaya,
Dağıstan dağ köylerinde!
İşte göçük başladı işgal ordusunda,
Ürkütücü naralarla saldırıyor,
Dağıstan kadınları
-Taa Amazonlar’dan beri yiğit-
saldırırken düşman üzrüne,
sanki ölümle savaşır gibi!

***

İlk ihtişamdan kalmamıştı eser,
Bir Dağıstan eseriydi olanlar,
Kadınların zaferiydi,
Er bildiklerimize!
Ne Yunan ordusuydu,
Karşısında İran’ın!
Ne Çin, ne de Hint!
Öyle kalabalık yığınlar yoktu karşısında!
İşte bakın artık kaçış başlamıştır,
Kaçmaya başlamıştır erkek ordular,
Kadın tırnaklarının artıkları olmak,
Ne zilletti, tattık doğrusu,
Yaşamak belki Şah için
Artık ölmekti!
Fakat o da ne onlar kendilerini,
Basbayağı ölü sayıyorlardı!

Şah’ın gür sesi eridi,
Gitti, granit kayaların ardında!

***

Uzaktan,
Ruh bulan bir devin,
İki ayak üzrüne,
Kalkışı hissolonuyordu!

Yavaş yavaş geliyordu zafer,
Ağır ağır!
Gelen kıssa dedi eskiler,
Benimkine şiir!
Sonra durup bir hisse çıkarttılar,
Bunca olandan sonra İran’a!
“Şah aklını kaybedince,
saldırırmış Dağıstan’a! ”

Ben de derim ki dostlar,
Herkesin kendi kendine Şah olduğu bir çağda,
Böyle akılsızlara hiç uymamalı,
Hiçbir yerde, hiçbir zamanda!
Sonra aptal olmamalı “Yeni Şah! ”
Satranç gibi yaşam oyununda,
Kıskaçta!


 
0 oy, 0.00 puan

Şairin Sitemizdeki Diğer Şiirleri

Adını Sırılsıklam (1446 kez okundu)
Ağırdı Bedeli (1340 kez okundu)
Başaklar (1292 kez okundu)
Beyoğlu'nda Kafede (1202 kez okundu)
Bi Hortlağin Son İsteğu (1076 kez okundu)
Bugün (1102 kez okundu)
Çağlayışınla (1416 kez okundu)
Çekilmiş Kanda (1169 kez okundu)
Delfi ya da Partenon (1107 kez okundu)
Dön Kocaoğlan (1871 kez okundu)
Ellerimde Soluk Bir Harta (1065 kez okundu)
Kalemlerin Cenneti (1106 kez okundu)
Kar (1055 kez okundu)
Karşı Yakada (1194 kez okundu)
Mirasyedi (1299 kez okundu)
Özgürlük (1133 kez okundu)
Özlem (1231 kez okundu)
Ruhum Sen Yoksun (1554 kez okundu)
Safranbolu (2513 kez okundu)
Şah Aklını Kaybedince (1146 kez okundu)
Saklı Geçmiş (1259 kez okundu)
Semiz ve Tosun (1181 kez okundu)
Sevgili Kedim (1107 kez okundu)
...SI... (1393 kez okundu)
Şiirlerimden Bin Zehirli (1143 kez okundu)
Sınırları Aşmak (1196 kez okundu)
Sürgüne Giden Gemi (1203 kez okundu)

Yorumlar

Henüz kimse tarafından yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Adınız:
Mesajınız:
 

Love.GEN.TR, Aşk ve Sevgi Sitesi
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 - 2021