Şirin bir musibetin sokaklarındayız
Tok fakat açıktayız
Ayaklarımızla öpüyoruz yolları
Kalın kırmızı dudaklı kızlar işe çıkmadan
Adsız bir tiyatronun salonunu dolduracağız.
Çayhane; tıklım tıklım dolu,
Sağanaktan kaçanlarla
Biz ise boğazlarımızın pasını silmek için ordayız
Sade, kuytu ve sıcak bu kafe’de
Vakit öldürüyoruz
Tıpkı oyunlarda öldürülen
Sahte askerler gibi zaman.
Sapır sapır dökülüyor dakikalar önümüze
İyi ki yağmur bugün ağırkanlı
Slow yaparak iniyor yere
Belki de kendini frenliyor ve bizim saçlar
Beyoğlu’nda bu Kafede
Daha kuru kalacak, eksikliğinde rahmetin.
Köşesine çekilmiş insanlarla dolu şu dünya
Ve rüyasını gerçekleştirmeyi başaran, ne az
Karşısındakini diliyle kesenlerle
Tokadı ne denli sert indirenlerle
Bir geçmiş gün öyküsünü soyutluyor beynimiz.
Birazdan dışarıda her şey
Altında kalacak gecenin
O zaman gelgit dalgalanmaları
Başlar sessiz karanlığın
Ne çıkan olur güvertesine geminin
Ne heyhat el edenler.
Terkedilmiş bir öksüz gibi ortada
Kalır yapayalnız kentimiz
Kalır yapayalnız kendimiz
Kendimiz kentimizle başbaşa.
Uyuyunca zaman aradan kalkar
Raflarına unutulmuşluğun
Örtülür tüm çirkinlikler ayıplar
Şimdi kara peleriniyle gece
Beyoğlu’nda kafeye indiğinde
Kent ve biz değiliz sadece
Yapayalnız
Görüntüler silindiğinde.
Sessizliği çoğaltanlar
Yalnızlığı artıranlar o kadar çok
Kentin bulvarları kadar
Kafe’nin iskemleleri var.
Uyuyunca her şey donar, donar zaman
Kentte kendini unutur belki, belki uyutur
Gözüne ilişmez artık
Gün yüzünde göz çarpanları.
Azimkar bir ifadeyle kendine gelene kadar
Zamanı donduran bu garip köhne
Garip, tuhaf, tembel yurdu.
İniltilerle geriniyor yerdeki ahşap
Donan zamanın çıtırdayan sesi ne ki
“Avrupa Birliği’ne girmiş Türkiye”
İş mi buldular bize
Uyandırıyorlar acep niye?
Şairin Sitemizdeki Diğer Şiirleri
Yorumlar
Henüz kimse tarafından yorum yapılmamış.
Yorum Yaz