Asla çocuk değildir, bir
aşkın semeresi
O, âteş-i şehvetin, rahme düşen cemresi
Aşkın tek semeresi; Allah'a muhabbettir
Hakka âşık kalblerse, billahi bir mabettir
Men arefe nefsehu (fe) kat arefe Rabbehu
Marifetullah teskin, eder her âşık ruhu
Didâr-ı âşık çağlar, dediğinde bir kez hû
Yakar eşk-i çeşmi de, o ân dil-i mecrûhu
Yâr-i bâkiye pervâz, ân-ı secdede rûhu
Semâda eder âvâz, gelene kadar subhu
Gözyaşlarında yüzer, o sefîne-i Nûhu
Cânân da Cudi kılar, o sîne-i ferruhu
Âteş-i firâk yakar, gece rûh-u menfûhu
Söndürmek için ağlar, melâike gürûhu
Yücelerden sana gururlu, nazlı
Bir güvercin indi, bülbül âvazlı
Elçisi mi Rabb'in, yoksa nûru mu?
Hayatın esrârı hep onda gizli
Cismânî kâfestedir, kebûter-i sefîde
O giryân-ı dîdesi, halka halka demîde
İndiği hâneyi zamanla tanır
Alışamaz önce, soğuk davranır
Nihâyet benimser ten kafesini
Ayrılırken bu kez ağlar, kıvranır*
Vatandan firâkından, ağlar durur hemîşe
Oraya dönememek, kalbinde tek endîşe
Kendi âleminden ne kadar ırak
Şimdi beden ona geçici durak
Bitek olsa hani, yine gam değil,
Kupkuru bir iklim, topraksa çorak*
Latif varlığa zindân, bu cismânî kafesim
Ebedî hürriyettir, dünyada tek hevesim
Letâfet mi güzel, madde mi iyi?
Ne kadar kafeste, bilmem ki neyi
Özgürlüğü tadan bu zavallı kuş
Nasıl sevdi hayret, bu virâneyi!*
Nâr-ı cehennem olur, eşk-i âşıkla hâmûş
Enhâr-ı bihişt taşar, emvâcıyla cûşâcûş
Aşk-ı âşıkta yanar, bir âteş-i iştiyâk
Cânân-ı câvidânı ister
aşk-ı sûzişnâk
,
Aşk rûhun kemâlidir' demiş tabîb İbn Sinâ
Hüdâ'nın cemâlidir, tabiatta her rânâ
Nedir engel ruhun tam kemâline?
Anlamaz hiç kimse, bilmez hali ne.
Unutmuş Allah'a verdiği sözü
O yüzden ağlarmış kendi hâline*
Tende
aşk-ı hakiki, yası rûh-u menfûhun
Cemâl-i yâri görmek, arzusudur o rûhun
Dostlar! Nasıl sevilmez? O çiçeğin sâhibi
Cânân-ı câvidanım, mevcûdâtın habîbi
Mahlûkat
aşkla eder, yâr-i bâkiden sudûr
Ey Yâr yeter! boynuma, tîğ-i ecelini vur!
Soner Çağatay 3.Kasım. 2010 / Wuppertal
Kelimeler:
didâr-ı âşık: âşıkın gözü
men arefe nefsehu, kat arefe Rabbehu: Nefsini bilen Rabb'ini bilir. (Hadistir)
hû: Arapça'da o zamiri ( Kısaca Allah)
eşk-i çeşm: göyaşı
dil-i mecrûh: yaralı kalp
pervâz: uçmak
âvâz: ses, ötmek
subh: sabah
sefîne-i Nûh: Nûh'un gemisi
sine-i ferruh:kutlu, uğurlu, mübarek, güzel sine
rûh-u menfûh*: üfürülmüş ruh
sûzişnâk: yakıcı
rânâ: güzellik
kebûter-i sefîde: beyaz güvercin
giryân-ı dîde: ağlayan göz
demîde: şişmiş
sermedî: ebedî
eşk-i âşık:âşıkın göyzaşı
hâmûş: sönmek
hemîşe: devamlı
enhâr-ı bihişt: cennetin nehirleri
emvâc: dalgalar
cûşâcûş: coşma, taşma, coşkunluk
cânân-ı câvidân: Ebedî sevgili
aşk-ı sûzişnâk: yakıcı
aşktîğ-i ecel: ecel kılıcı
sudûr: taşma ve çıkma manasındadır. İbn Sina Felsefesinde Allah kâinatı
aşkla yaratmıştır. Fazla bilgi isteyen çıkarsa (ki sanmıyorum) bu konuyu internette araştırabilir.
Not (1): Okurken uzun â, û ve î'leri uzatarak okuyunuz. Sonu – hu ile biten kelimeleri uzatın. Kelimelere sert basın ve sesli okuyun lütfen. Ayrıca biraz sesli dinlerseniz daha iyi olur.
Not (2):Kıtalar İbn Sina'nın Kasidetü'l-ayniyyetü'r-rûhaniyye fi'n-nefs (Rûh Ksidesi) adlı kitabından alınmıştır. Bu şiir, Mahmut Kaya'nın ,,Felsefe Metinleri'' adlı kitabının 326-334 sayfalarından alınmıştır.
Not (3): Fe izâ sevveytuhû ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehû sâcidîn (sâcidîne).
Böylece onu sevva ettiğim (düzelltiğim) ve onun içine rûhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın. (Sad Sûresi, ayet:72).
Ruh'ul-menfûh: Yani Allah bize ruhundan üflemiştir. Onunla zâhiren benzer; fakat keyfiyetten ondan farklı özelliklere sahibiz.
Not (4): Elde olan imkanlarımla bu şiiri ancak böyle okuyabildim. On yıldır Almanya'da yaşadığım için telaffuzlarda iştildiği gibi kaymalar olmuştur. Ben, bir örnek olması amacına binaen bu şiiri okudum. Daha iyi okuyan çıkararsa çok sevinirim.