şüphesiz derin bir tesîri var
bu nehrin
bu akışın
alâkasını kesip karanlığından
sökülüşü gecenin
yürüdükçe güzelleşen yolların
ruhumuzun meylettiği bu adımların
uzunca bir sorgudan geliyorum
takîbindeyim
sesime çok benzeyen bir sesin
çok kez gölgesinden geçmişim
kaç izi ellerimle silmişim
yansımaları solgun
hıncını alırcasına savuran bir rüzgârda
işitmek ne mümkün sesleri
yürümek diyoruz ya
biraz da yürek işi
acının güçsüz imâresi
toprak bilmez bu hissi
içine aldığı bedenin cesâretini
lüzûm yok diyor ispâta
aşk-ı âşikâr olana
parıltısında bir göz ölgün görünür
aymaz bir aynaya
ruhumuza eşlik eden onca renk
diri tutuyor oysa
labirentte yitmeye muktedir bir umudu
düşüncelerimizin gözüne girmeyen uyku
bir nehrin yatağını mezâr misâl oyduğu
gecenin isli karanlığını kemiren
gömüt bir aydınlığı bulmak istercesine eşeleyen
tâbûtu tırnaklarım bu çaresizliğin
y ü r ü d ü m…
ân geldi öyle uzağa yürüdüm
küskün ağzımdan uçuştu kuşlar
nice incinmişlikler çırpıştı
her biri umuda âşık
ne işi vardı bunca hazânın
yeşilin sessizliğinde
o mağrûr duruşun soluğuna isnâd
kırılıyordu sanki bükülmeye inat
öncesinde çağladı su gibi sesim
duruldu
vuruldukça taşlara
bir uzun pişmanlıktan aktım sonrasında okyanusa
gökyüzü bunca alçak
toprak onca derinken
oyup temelini derinden
bağışladım rengimi...
sâfî bir güzellikti
kefene sardığınız efsûn
arayışım
kayboluşlarda
u z a d ı k ç a gözleriniz.
nâ-gehân.